Son günlerde yeniden tartışılmaya başlanan şeriat kavramının, en büyük muhalefet partimizin lideri ve din adamı tarafından yanlış tanımlanması, ülkeyi bir kaosa sürükleyecek, Cezayirleştirecek kadar önemli bir olaydır.
İslamı ve şeriatını tanımlayan iki kaynak öncelikle Kuran ve hadislerdir. İslam, Arap topluluğu içinde doğduğundan, Kuran Arap topluluğuna tebliğ ediIdiğinden, doğal olarak Arap topluluğunun menkıbeleri yaşam biçimleri hadislerde hem de Kuran'da yer almıştır. Buna karşın Kuran; sağlıklı, mutlu toplumlar yaratacak her düşünceyi, her ibadet şeklini kucaklamaktadır, ancak tek ödün vermediği inanış Allah'ın varlığı ve tekliğidir. Kuran, “...hiçbir kavim yoktur ki ona bir yol gösterici göndermemiş olalım…” (Fatır 24) ayeti ile dünyanın her köşesinde, kavmini iyiliğe, güzelliğe, mutluluğa yöneltenleri Allah'ın yol göstericisi olarak kabul etmiş, ”... her birinize bir şeriat bir yol verdik… Allah dileseydi sizleri tek bir ümmet yapardı" (Maide 48) ayeti ile kavimlerin yaşam biçimlerini başka bir deyişle şeriatlarını onlar için geçerli kabul etmiştir.
Bugün İslamın şartı olarak öne sürülenler, bir zamanlar uygulanan ya da uygulanması o koşullarda, o topluluk için kabul edilen, yaşam biçimidir. 1500 yıl önceki Arap yaşam biçimini ve geleneklerini ve hatta o gün için geçerli olan bazı emirleri bugün sürdürmek isteyenler İslama en büyük kötülüğü yapmakta, İslamın evrenselliğini inkar etmektedirler. İslamın şeriatı bu insanların elinde değişme'ye direndikçe İslamın çağa ayak uydurması daha da güçleşmektedir. Değişmeyen hiçbir sosyal düzen ve hiçbir canlı, varlığını sürdüremez. Bu, Tanrı'nın bir yasasıdır.
İnsanoğlu (homosapiens, Adem 'in kabilesi) yaklaşık 200 bin yıldır varlığını sürdürmektedir. Milyarlarca yıldır yeryüzündeki canlıların değişimini, 60 milyon yıl kadar önce yokolan, milyonlarca yıl dünyanın tek egemeni olmuş dinozorları, 5.000-10.000 yıl öncesine kadar mağaralarda yaşayan insanlarla bugün ki insanları, başka bir deyişle, değişimin karşı konulmaz gücünü gördükten sonra, milyonlar hatta milyarlarca yıl sonra hükmünü sürdüreceğine inandığımız İslamı 1500 yıl öncesinin yaşam biçimi içine hapsetmek nasıl mümkün olabilir?Değil yaşam biçimi, Hz. Ömer Kuran’ın Müslüman olmayanların İslama kazandırılması için hazineden yardım yapılmasını emreden bir ayetini (Tevbe 60) artık yeterli sayıda Müslüman var diyerek Kuran' ın tebliğinden kısa bir süre sonra uygulayarak, kesin bir Kuran ayetinin bile zamana göre değişebileceğini açıkça göstermiştir.
Kuran'a göre yaratılışın amacı yaratıcının yarlığının, birliğinin ve büyüklüğünün farkında olmak, ona hayran olmaktır. Dinler, peygamberler, kutsal kitaplar ve onların yaşam biçimini düzenleyen emirler insanın bu amaca ulaşmasındaki etkinlikleri derecesinde önemi olan birer araçtır. Bu yaşam biçimi ve ibadetler (şeriat) eğer bugün sizi Allah'a hayranlığa, dünyada mutluluğa götürüyorsa geçerlidir, götürmüyorsa Hz. Muhammet'in tebliğ ettiği İslam ile hiçbir ilişkisi yoktur.
Peygamber birkaç hadisinde “Allah’tan başka tanrı olmadığına inanan cennete girecek” buyurarak (Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Cilt 1, Hadis 52 1977) aracın önemsizliğini ortaya koymuştur, Fakat cahil, Kuran' ı da şeriatı da doğru yorumlayamaz; çünkü o, İslama göre tek yol göstericinin bilim olduğunun farkında değildir: "...hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer 9), "Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin..." (Alak 3-5). Kuran birçok ayetinde Allah'ın büyüklüğünün anlaşılması için onun ayetlerinin, (yarattıklarının) incelenmesini ister (Zariyat 20), (Bakara 164), (Şuara 7,8), (Al'i İmran 190, 191) ve onun büyüklüğünün anlaşılmasının, ona hayran olmanın tek yolunun bilim olduğunu ısrarla vurgular.
İslamın ilk dönemlerinde Kuran'ın böyle bir yorumu, Müslümanları karanlıklar içindeki bir dünyayı aydınlatan bilimin öncüleri haline getirmiştir. Araçlarının ayrıntılarını (şeriatı) tartışmaktan amaçlarını unutan günümüz Müslümanları, bilime inananlardan ziyade sakala, sanğa inananların etkisi altında ve bilim adamlarından ziyade şeyhlerin, tarikat liderlerinin. peşindedir.
Aslında İslamın, onu parlak günlerine döndürecek, bilim ışığındaki çağdaş yorumuna en büyük engel belki de farkında olmadan araca (şeriata) tapan Müslümanlardır. Bugün tarikat mensubu, şeriatçı bir üniversite rektörümüz, göz bozukluğunun nedeninin harama bakmak olduğunu savunmakta, Allah' ın başörtüsüne dikkat etmeyen anneyi cezalandırmak için çocuğunu delirttiğini hadislerle kanıtlamaya çalışmaktadır. Aklını kiraya veren, kafasını şeriata takan bu düzeydeki bir insane bile şaşırabilmekte, farkında olmadan İslamın esirgeyen ve bağışlayan Allah'ı yerine günahsız çocuklardan intikam alan bir tannya tapabilmektedir. Son bütçe kanununda üniversitesine öbür üniversitelerle kıyaslanmayacak bir mali destek verilen bu rector parayı bilim için mi, yoksa hadis kitapları için mi harcayacaktır?
İslamı 1500 yıl öncesine göre değil de bugüne göre yorumlamak, örneğin, haccı bilimsel kongrelerin açılış törenleri olarak kabul etmek; Suudi kralını yönlendiren yabancı güçlerin ve Kabe'ye elli metre mesafede Kabe'nin on katı yüksekliğinde saray yaptırıp, sarayında zemzemle yıkanan kralın işine gelmez. Kuran’ı çağdaş yorum1amak, Kuran'I anlamaya neden olacağından hurafelerle etrafını yönlendiren şeyhlerin, tarikat liderlerinin işine gelmez. Öğrenmek ve düşünmek, kestirmeden cüppe giyip, sarık sarıp imam nikahı yaptırıp zikir çekmekle cennete gideceğine inanan bugün şeriatçı, tembel Müslümanlarının işine gelmez.
Oysa sayıları her gün artan şeyhlerin halkasında zikir çekenler, Kuran' ı kendileri okusalar bileceklerdir ki "güzel sözler O’na yükselir, o sözleri de YARARLI İŞ yükseltir" (Fatır 10). Ve göreceklerdir ki şeriat diye sarıldıkları sakal, sarık, başörtüsü, cüppe, dört hanım değil, YARARLI İŞ YAPMAK Kuran'da Allah'ın birliğine inanmakla aynı cümlede ve neredeyse Kuran'ın her sayfasında vurgulanan bir Müslümanlık meziyetidir. Yine Kuran'ı okusalar, yararlı işin bazı şeriatçıların inandığı gibi cami yaptırmak değil, insanı bu dünyada daha mutlu, İslamı yüce, Müslümanı müreffeh yapan iş olduğunun farkına varacaklardir. O camiler ki zaten şeriatçıların elinde Resulullah’ın dönemindeki işlevlerini yapmamaktadır, onlar şeriatçıların bir meditasyon değil de bir borç kabul ettikleri namazı ödemek için aceleyle girip çıkılan, ara sıra da ölülerin yolcu edildiği, gecekondu bölgesi mühürleri, oy toplama mekanlarıdır günümüzde.
Şeriat yaygarası koparan dinciler (dindarlar değil) şeriat diye tanımladıklarını da kişisel çıkarlarına ulaşmak için kullanmakta, iyi niyetle Allah'ın rızasına kavuşmak isteyenler buna alet edilmektedir. Devletin mumunu söndürerek kendi mumunun ışığı altında kendi yazısını yazan Hz. Ömer, devletin uçağı ile tatile çıkan, Mercedeslerle iftara giden Müslüman (!) liderler içinde garip bir yaratık olarak kalmıştır.
Bütün bunlara karşın İslam, insanlığın geleceği için bir ümittir. Fakat bugün uygulanmakta olan İslam, bugün peşine düşülen şeriat değil, Resulullah'ın tebliğ ettiği ve o çağa göre yorumunu yaptığı; bizlerinde her çağda yeniden yorumlayıp, yücelteceği İslamdır bu. Yücelmiş İslamın ölçüsü kafadaki sarık sayısı değil, kişi başına Müslüman Nobel ödüllü bilim adamı sayısı, olimpiyat yarışmalarındaki madalya sayısı, komşusu aç olmayan tok sayısıdır.
Şeriat savunucularına göre Müslüman'lığın geriliğinin nedeni şeriatla yönetin (bazılarına göre seksen kat sarık saranlardan oluşan), gerçek (!) İslam devletinin kurulamamış olmasıdır. Hangi gerçek? Kralın gerçeği mi, parti liderlerinin gerçeği mi, şeyhin ya da mollanın gerçeği mi, yoksa Kuran'ın gerçeği mı? Sopayla da olsa insanların şeriata (!) göre yönetildiği Suudi Arabistan'dan petrolü çekin, geriye ne kalır? İslam Allah'ın dini olduğuna göre, Müslümanlar dünyanın en müreffeh ve en mutlu toplumlarını oluşturmalı değil midir? Bu, dünyası müreffeh ve mutlu olmayan, horlanan, kadınlarının ırzına geçilen, ülkeleri, kaynakları ellerinden alınan, gayrimüslimlerin yardımı, teknoloji olmadan yaşayamayan Müslüman, var oluşunun amacına, kendine ilke edindiği sakal, sarık şeriatıyla mı ulaşacaktır?
Çağımızın münafıkları, kendileri çağın gerisinde olduklarından, bilerek ya da bilmeyerek İslamın da çağın gerisinde kalmasına neden olan, İslamı sakal, sarık sanan yobazlardır.