Sakal, Sarık, Cüppe Şeriatçıları
7406 kişi okudu  

Son günlerde yeniden tartışıl­maya başlanan şeriat kavra­mının, en büyük muhalefet partimizin lideri  ve din adamı tarafından yanlış tanımlanması, ülkeyi bir kaosa sürükleyecek, Cezayir­leştirecek kadar önemli bir olaydır. 

İslamı ve şeriatını tanımlayan iki kay­nak öncelikle Kuran ve hadislerdir. İs­lam, Arap topluluğu içinde doğduğun­dan, Kuran Arap topluluğuna tebliğ ediIdiğinden, doğal olarak Arap topluluğu­nun menkıbeleri yaşam biçimleri hadislerde hem de Kuran'da yer almıştır. Buna karşın Kuran; sağlıklı, mutlu toplumlar yaratacak her düşünceyi, her ibadet şeklini kucaklamaktadır, ancak tek ödün vermediği inanış Allah'ın varlığı ve tekliğidir. Kuran, “...hiçbir kavim yoktur ki ona bir yol gösterici göndermemiş olalım…” (Fatır 24) ayeti ile dünyanın her köşesinde, kavmini iyiliğe, güzelliğe, mutluluğa yöneltenleri Allah'ın yol gös­tericisi olarak kabul etmiş, ”... her birinize bir şeriat bir yol verdik… Allah dilesey­di sizleri tek bir ümmet yapardı" (Maide 48) ayeti ile kavimlerin yaşam biçimlerini başka bir deyişle şeriatlarını onlar için geçerli kabul etmiştir. 

Bugün İslamın şartı olarak öne sürülenler, bir zamanlar uygulanan ya da uy­gulanması o koşullarda, o topluluk için kabul edilen, yaşam biçimidir. 1500 yıl önceki Arap yaşam biçimini ve gelenek­lerini ve hatta o gün için geçerli olan ba­zı emirleri bugün sürdürmek isteyenler İslama en büyük kötülüğü yapmakta, İs­lamın evrenselliğini inkar etmektedirler. İslamın şeriatı bu insanların elinde değişme'ye direndikçe İslamın çağa ayak uy­durması daha da güçleşmektedir. Değiş­meyen hiçbir sosyal düzen ve hiçbir can­lı, varlığını sürdüremez. Bu, Tanrı'nın     bir yasasıdır. 

İnsanoğlu (homosapiens, Adem 'in ka­bilesi) yaklaşık 200 bin yıldır varlığını sürdürmektedir. Milyarlarca yıldır yer­yüzündeki canlıların değişimini, 60 milyon yıl kadar önce yokolan, milyonlarca yıl dünyanın tek egemeni olmuş dino­zorları, 5.000-10.000 yıl öncesine kadar mağaralarda yaşayan insanlarla bugün ki insanları, başka bir deyişle, değişimin karşı konulmaz gücünü gördükten son­ra, milyonlar hatta milyarlarca yıl sonra hükmünü sürdüreceğine inandığımız İs­lamı 1500 yıl öncesinin yaşam biçimi içine hapsetmek nasıl mümkün olabilir?Değil yaşam biçimi, Hz. Ömer Kuran’ın Müslüman olmayanların İslama kazandırılması için hazineden yardım yapılmasını emreden bir ayetini (Tevbe 60) artık yeterli sayıda Müslüman var diyerek Kuran' ın tebliğinden kısa bir süre sonra uygulayarak, kesin bir Kuran ayetinin bile zamana göre değişebileceğini açıkça göstermiştir. 

Kuran'a göre yaratılışın amacı yaratıcının yarlığının, birliğinin ve büyüklü­ğünün farkında olmak, ona hayran olmaktır. Dinler, peygamberler, kutsal ki­taplar ve onların yaşam biçimini düzenleyen emirler insanın bu amaca ulaşmasındaki etkinlikleri derecesinde önemi olan birer araçtır. Bu yaşam biçimi ve ibadetler (şeriat) eğer bugün sizi Allah'a hayranlığa, dünyada mutluluğa götürü­yorsa geçerlidir, götürmüyorsa Hz. Muhammet'in tebliğ ettiği İslam ile hiçbir ilişkisi yoktur. 

Peygamber birkaç hadisinde “Allah’tan başka tanrı olmadığına inanan cennete girecek” buyurarak (Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Cilt 1, Hadis 52 1977) aracın önemsizliğini ortaya koymuştur, Fakat cahil, Kuran' ı da şeriatı da doğru yorumlayamaz; çünkü o, İslama göre tek yol göstericinin bilim olduğunun farkında değildir: "...hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer 9), "Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin..." (Alak 3-5). Kuran birçok ayetinde Allah'ın büyüklüğünün anlaşılması için onun ayetlerinin, (yarattıklarının) incelenmesini ister (Za­riyat 20), (Bakara 164), (Şuara 7,8), (Al'i İmran 190, 191) ve onun büyüklüğünün anlaşılmasının, ona hayran olmanın tek yolunun bilim olduğunu ısrarla vurgular.  

İslamın ilk dönemlerinde Kuran'ın böyle bir yorumu, Müslümanları karan­lıklar içindeki bir dünyayı aydınlatan bilimin öncüleri haline getirmiştir. Araçlarının ayrıntılarını (şeriatı) tartışmaktan amaçlarını unutan günümüz Müslümanları, bilime inananlardan ziyade sakala, sanğa inananların etkisi altında ve bilim adamlarından ziyade şeyhlerin, tarikat liderlerinin. peşindedir.  

Aslında İslamın, onu parlak günlerine döndürecek, bilim ışığındaki çağdaş yo­rumuna en büyük engel belki de farkında olmadan araca (şeriata) tapan Müslü­manlardır. Bugün tarikat mensubu, şeriatçı bir üniversite rektörümüz, göz bozukluğunun nedeninin harama bakmak olduğunu savunmakta, Allah' ın başörtüsüne dikkat etmeyen anneyi cezalandırmak için çocuğunu delirttiğini hadislerle kanıtlamaya çalışmaktadır. Aklını kiraya veren, kafasını şeriata takan bu dü­zeydeki bir insane bile şaşırabilmekte, farkında olmadan İslamın esirgeyen ve bağışlayan Allah'ı yerine günahsız çocuklardan intikam alan bir tannya tapabilmektedir. Son bütçe kanununda üniversitesine öbür üniversitelerle kıyaslanmayacak bir mali destek verilen bu rector parayı bilim için mi, yoksa hadis kitapları için mi harcayacaktır? 

İslamı 1500 yıl öncesine göre değil de bugüne göre yorumlamak, örneğin, haccı bilimsel kongrelerin açılış törenleri olarak kabul etmek; Suudi kralını yönlendiren yabancı güçlerin ve Kabe'ye elli metre mesafede Kabe'nin on katı yüksekliğinde saray yaptırıp, sarayında zem­zemle yıkanan kralın işine gelmez. Ku­ran’ı çağdaş yorum1amak, Kuran'I anla­maya neden olacağından hurafelerle etrafını yönlendiren şeyhlerin, tarikat liderlerinin işine gelmez. Öğrenmek ve düşünmek, kestirmeden cüppe giyip, sa­rık sarıp imam nikahı yaptırıp zikir çekmekle cennete gideceğine inanan bugün şeriatçı, tembel Müslümanlarının işi­ne gelmez. 

Oysa sayıları her gün artan şeyhlerin halkasında zikir çekenler, Kuran' ı kendileri okusalar bileceklerdir ki "güzel söz­ler O’na yükselir, o sözleri de YARARLI İŞ yükseltir" (Fatır 10). Ve göreceklerdir ki şeriat diye sarıldıkları sakal, sarık, başörtüsü, cüppe, dört hanım değil, YA­RARLI İŞ YAPMAK Kuran'da Allah'ın birliğine inanmakla aynı cümlede ve neredeyse Kuran'ın her sayfasında vurgu­lanan bir Müslümanlık meziyetidir. Yi­ne Kuran'ı okusalar, yararlı işin bazı şeriatçıların inandığı gibi cami yaptırmak değil, insanı bu dünyada daha mutlu, İs­lamı yüce, Müslümanı müreffeh yapan iş olduğunun farkına varacaklardir. O ca­miler ki zaten şeriatçıların elinde Resulullah’ın dönemindeki işlevlerini yapmamaktadır, onlar şeriatçıların bir meditasyon değil de bir borç kabul ettikleri na­mazı ödemek için aceleyle girip çıkılan, ara sıra da ölülerin yolcu edildiği, gece­kondu bölgesi mühürleri, oy toplama mekanlarıdır günümüzde. 

Şeriat yaygarası koparan dinciler (dindarlar değil) şeriat diye tanımladıklarını da kişisel çıkarlarına ulaşmak için kullanmakta, iyi niyetle Allah'ın rızasına kavuşmak isteyenler buna alet edilmek­tedir. Devletin mumunu söndürerek kendi mumunun ışığı altında kendi yazısını yazan Hz. Ömer, devletin uçağı ile tatile çıkan, Mercedeslerle iftara giden Müslü­man (!) liderler içinde garip bir yaratık olarak kalmıştır. 

Bütün bunlara karşın İslam, insanlığın geleceği için bir ümittir. Fakat bugün uygulanmakta olan İslam, bugün peşine dü­şülen şeriat değil, Resulullah'ın tebliğ et­tiği ve o çağa göre yorumunu yaptığı; bizlerinde her çağda yeniden yorumlayıp, yücelteceği İslamdır bu. Yücelmiş İslamın ölçüsü kafadaki sarık sayısı değil, kişi başına Müslüman Nobel ödüllü bilim adamı sayısı, olimpiyat yarışmalarındaki madalya sayısı, komşusu aç olmayan tok sayısıdır. 

Şeriat savunucularına göre Müslüman'lığın geriliğinin nedeni şeriatla yönetin (bazılarına göre seksen kat sarık saranlardan oluşan), gerçek (!) İslam devletinin kurulamamış olmasıdır. Hangi gerçek? Kralın gerçeği mi, parti liderlerinin gerçeği mi, şeyhin ya da mollanın gerçeği mi, yoksa Kuran'ın gerçeği mı? Sopayla da olsa insanların şeriata (!) göre yönetildiği Suudi Arabistan'dan petro­lü çekin, geriye ne kalır? İslam Allah'ın dini olduğuna göre, Müslümanlar dünyanın en müreffeh ve en mutlu toplumlarını oluşturmalı değil midir? Bu, dünyası müreffeh ve mutlu olmayan, horlanan, kadınlarının ırzına geçilen, ülkeleri, kaynakları ellerinden alınan, gayrimüslimlerin yardımı, teknoloji olmadan yaşayamayan Müslüman, var oluşunun amacına, kendine ilke edindiği sakal, sarık şeriatıyla mı ulaşacaktır? 

Çağımızın münafıkları, kendileri ça­ğın gerisinde olduklarından, bilerek ya da bilmeyerek İslamın da çağın gerisin­de kalmasına neden olan, İslamı sakal, sarık sanan yobazlardır.

   
Ekleme: 17 Ekim 2009, Cumartesi 7406 kişi okudu  
 
 
  Yorumlar Henüz ( 1 ) adet yorum bulunmakta  
devrim 16 Mayıs 2011, Pazartesi  
Ağzına, eline sağlık hocam çok güzel yazmışsın. İçinde Arapçası olmayan Kuranlar artık basılmalı. Ezan da Türkçe olmalı. Maalesef gericiler kadar çok çalışamadık. Bunları başaramadık. bi 15-20 sene daha başaracakmışız gibi de görünmüyor. Hatta o sürede Cumhuriyetin bile kalacağından şüpheliyim ne yazık ki

 
 
Prof. Dr. Nihat G. KINIKOĞLU
 
Tüm Hakları Saklıdır Copyright © 2009
nihatkinikoglu.com
Bu sitede yayınlanan yazı ve materyaller kısmen veya tamamen izinsiz iktibas edilemez.